HABER: ZEYNEP BOZUKLU/ KAMERA: MEHMET MEHMETLİOĞLU
(ANKARA) – Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, sokak hayvanlarının uyutulmasına yönelik yasa hazırlığına ilişkin “Yaşam hakkı tüm canlılar açısından eşittir. İnsanın daha zeki bir canlı olması hayvanın yaşam hakkını önemsizleştirmez” dedi. 2004 yılında yasa çıkmasına rağmen etkin bir kısırlaştırma yapılmadığını kaydeden Sayılgan, “Bakanlık bu konuda gerekli desteği vermiyor. Devletin bu konuda bir denetimi, takibi yok. Dolayısıyla geldiğimiz nokta bu” dedi.
HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, sokak hayvanlarının uyutulmasını da içeren yasa hazırlığına ilişkin düşüncelerini ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Duruma tepki gösteren Sayılgan, şunları söyledi:
“Bu konu birçok açıdan ele alınabilir aslında. Birincisi, vicdani değil. İkincisi, etik değil. Üçüncüsü de bilimsel değil ve bir çözüm teşkil etmiyor. Bilimsel olarak sokak hayvanlarını, sokak köpeklerini sokaklardan tamamen tecrit etmek popülasyonu kontrol altına almakta bir çözüm değildir. Çünkü siz sokakları tamamen boşalttığınızda illa ki tek tük köpekler kalacaktır veya kırsalın çeperlerinden o alana girecektir köpekler. Nüfus da az olduğu için çok daha rahat beslenme ve üreme imkanı bulurlar ve popülasyon tekrar eski haline gelir. Üstelik bunun şöyle bir riski de var, sokak köpekleri alan koruma özelliğine sahip olduğu ve sürüler halinde yaşadığı için dışarıdan başka köpeği sokmuyor alana. Bu sokaklarımızda gördüklerimiz hep kısırlaştırılmış ve aşılı hayvanlar. Ama bunları aldığınız zaman kırsaldan gelen hayvanlar yaban hayatla teması olan ve zoonoz hastalık riski taşıyan hayvanlar olacak. Üstelik bunlar evcil de değil, sosyal de değil. İnsanla yeterince bir araya gelip sosyalleşmemiş hayvanlar olduğu için saldırı vakaları çok daha fazla artacaktır.
“Kesinlikle geri adım atılması gerekiyor”
İkinci olarak da etik bakımdan değerlendirdiğimizde de yaşam hakkı tüm canlılar açısından eşittir. İnsanın daha zeki bir canlı olması hayvanın yaşam hakkını önemsizleştirmez. Acı çekmemekte çıkarı olan canlılarız hepimiz. Hayvanlar da acı çekme yetisine sahip olduğu için, yaşamak istediği için onlar için de tıpkı bizim gibi önemli ve korunması gereken bir hak. Dolayısıyla hiçbir açıdan doğru bulmuyoruz. Yani vicdani yönünü ele aldığımızda bizim toplumsal yapımımıza da uygun değil aslında. Osmanlı’dan beri yüzlerce yıldır bu halk hayvanlarda iç içe yaşamaya alışmış. Biz toplum olarak hayvanlarla birlikte yaşamaya kültürüne sahibiz. Hayvanları hepimiz çok seviyoruz. Dolayısıyla bu yasa teklifi çok büyük bir tepki çekecektir ki çekiyor zaten. Kesinlikle geri adım atılması gerekiyor.
“Hayvan bir ticari meta olmaya devam ederse bu popülasyonu kontrol altına almanız mümkün olmaz”
Çözüm olarak da bizim yıllardır önerdiğimiz ama kanunlaştıramadığımız bir husus var; üretimin durdurulması. Hayvanlar üretiliyor, üretim çiftliklerinde satılıyor, pet shoplarda kataloglar üzerinden satışlar devam ediyor. Onun dışında merdiven altı üretim yapılmış, insanların bilinçsiz bir şekilde ‘cins’ dediğimiz özel ırka sahip hayvanları çiftleştirip sattığını biliyoruz. Yani hayvan bir ticari meta olmaktan çıkarılmadıktan sonra bu satışlar, üretimler devam ettiği sürece bu popülasyonu kontrol altına almanız mümkün değil.
Çözüm önerilerinde diğer bir önemli başlık ise etkin kısırlaştırma yapmaması. 2004 yılında çıkmıştı bu kısırlaştırmayı içeren kanun. 5 bin 199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu. Bunun 6’ncı maddesi kısırlaştır, aşılat, yerine bırak diyor. 2004 yılından beri bu uygulanmadı. Aradan 20 yıl geçti ve şimdi belediye başkanları çıkıp diyor ki ‘biz kısırlaştırmayla bu sorunu çözemiyoruz’. Hayır, kısırlaştırma yapmıyorsunuz. Bakanlık gerekli destekleri vermiyor. Merkezi bir planlama yok. Devletin bu konuda bir denetimi, takibi yok. Dolayısıyla geldiğimiz nokta bu. Olması gereken, üretimin yasaklanması, hayvan satışlarının durdurulması, hayvan ticaretinin durdurulması, etkin kısırlaştırma ve yurttaşların bilinçlendirilip, sokaklardan, bakım evlerinden hayvan sahiplenmeye teşvik edilmesi.
“Avrupa’nın her şeyini örnek almak zorunda değiliz”
Yeri geliyor çok milliyetçi olduğunu, çok vatansever olduğunu savunan kişiler sanki tıpkı bir sömürge valisi gibi ‘Avrupa’da sokakta hiçbir hayvan yok’ diyebiliyor. Ben bunu samimiyetsizlik olarak görüyorum. Kesinlikle kabul etmiyoruz bu yaklaşımı. Avrupa’da daha önce toplu itlaflar yapıldı ve veba salgını oldu. Avrupa’nın her şeyini örnek almak zorunda değiliz. Bazı konularda biz de üstün olabiliriz. Bu bir kompleks.
Tabii ki biz demiyoruz ki sokaklarda sürüler halinde köpekler gezsin. Asıl yıllardır bu popülasyonun düşmesi, sokak köpeklerinin sokaklarda yaşamaması için mücadele eden biziz.”